23 Kasım 2015 Pazartesi

İzmir Fuarı ve Lunaparklar

Biz doğma büyüme izmirli olduğumuz için çok alışılmadık bir yer olarak gelmiyordu fuar alanı. Fakat  Türkiye'de büyük olaymış İzmir Fuarı zamanında. İnsanlar civar şehirlerden arabalara atlayıp, otobüs kaldırıp her ağustos ayının sonunda Türkiye'nin bu en büyük şenliğine gelirlermiş. Tam adı İzmir Enternasyonel Fuarı. Memlekette ne kadar şarkıcı, türkücü, komedyen, şovmen varsa hepsinin ikhameti bir süreliğine İzmir olurmuş. Bunun yanıda ülke genelinde ne kadar iş kolu varsa İzmir Fuarında üç metrekare yer kapabilmek için birbirlerini yerlermiş. Zaten asıl amaç ticari bir fuar olması bu organizasyonun. Ben en çok kamyonların olduğu alanları severdim bunlar içinde. Pırıl pırıl parlayan o koca devin kafayı öne yatırmış hali ve üzerinde toz bile bulunmayan kocaman lastikler çok ilginç gelirdi bana.

Her adım başı bir baloncu, pamuk şekerci, ışıklı şapkalar satan bir oyuncakçı yani bir çocuğun aklını çelebilecek her türlü işportacı çıkardı karşınıza. Kalabalık yüzünden santim santim ilerlerken çocuğunuzu bu işportacılardan sakınmanın mümkünatı yoktu. Mecbur en hesaplısından bir balon alınır, çocuğun aval bir anında gökyüzüne kaçmaması için bileğe bağlanırdı. İnsanları çekebilmek için türlü etkinlikler olurdu. Bira bahçelerinde oturup midye dolma eşliğinde kafayı çekmek racon gibi birşeydi. Maddi durumu el verenler Kübanaya gidip Ferdi Özbeğen dinlerlerdi yada Göl gazinosunda Emel Sayın... Bu Göl gazinosu cidden yapay bir gölün içerisinde konumlandırılmıştı, hala da öyledir. Gölün içerisindeki kuğu şeklinde deniz bisikletleri sefa yapmak için kullanılırdı. Sağ tarafa doğru o zamanlar Türk Hava Kurumuna ait olan paraşüt kulesi bulunmakaydı. Cesur olan yetişkinler çıkıp buradan paraşütle atlıyorlardı.

Fuar'ın Açıkhava Tiyatrosu'da Türkiyenin en meşhur oyuncularına ev sahipliği yapardı. Sonraları alternatif olarak bir de Nejat Uygur tiyatrosu açıldı. Rahmetli her sene gelip bir oyun sergiledi sağlığı el verdiği müddetçe. Tabi çocuklar için de ilgi çekiciydi fuar. İçerisindeki hayvanat bahçesinde şanslı olan çocuklar fil Bahadırı'ın su püskürtmelerini görebilirdi. O zaman için baya bir hayvan vardı. Arkalara doğru yanındaki yaban domuzunun kokusu yüzünden sersemlemiş Alman Kurdu kaderine boyun eğmiş sessiz sedasız yatıyordu ne zaman gitsem. Ben sadece bu hayvanat bahçesinin kapanmasına ve şehir dışında çok güzel bir doğal yaşam parkı açılmasına sevindim. Hayvanlar hapis hayatından kurulup daha rahat yaşama fırsatı buldular bu sayede. Hayvanat bahçesi ne kadar ilgi çekici de olsa o ışıklı dünyaya uğramadan bitmezdi fuar hiçbir çocuk için. Pavyonlar arasında dolanırken kafa hep havada, o görülmeye çalışılan dönme dolabın konuşlandığı Lunapark...

Lunapark zaten çoğumuz için fuar demekti. Her yanı açık olmasına rağmen demir, portatif çitlerle çevrelenmiş ve sadece iki girişi vardı. Ben hep rengarenk ampullerle LUNAPARK yazan büyük girişten geçmeyi severdim. Girişte hemen solda en gözde oyuncak olan Radar olurdu. Turu kısa da olsa finale yakın olan 360 derece dönüşün altındaki kalabalık geçen treni izlerdi. Sonradan öğrendik ki ismi Roller Coaster'mış radarın. Radar bir iki tur izlenip lunaparka adaptasyon sağlandıktan sonra çarpışan arabalar ilk adres olurdu. Makul bir halı saha büyüklüğündeki metal alanın üzerindeki arabalar hasım gözetmeksizin birbirlerine girerken bir okadar kalabalık da alanın dört yanında pusuya yatardı. Okul zilini andıran bir uyarı sesiyle birlikte kenardaki kalabalık arabalar hücum eder, yaklaşık 30 saniyedir gözlerine kestirdikleri arabalara binebilmek için yarışırlardı. Şayet araba yakalandıysa hemen içine kurulunur yaklaşık bir çay bardağı ağzı büyüklüğünde olan kalın ve plastik jeton arabanın içine atılırdı. İkinci bir zil sesinin ardından araba kapamayan kısmetsizler bu kez de ezilmemek için kaçışırlardı.

Lunaparkın en gaddar oyuncağı o yıllar gondol yada korsan adıyla anılan gemiydi. Daha sonraları Uçan halı, Kamikaze ve Ufo gelince kuzuya döndü bizim emektar gondol. Pek fazla ürkütemedi artık insanları. İçlerinden Uçan halı çok tırsılan bir makine olmasa da sıkılmadan çaldıkları mezdeke albümleri komiğime giderdi hep. Bunlardan sadece orta okulda Kamikaze'ye bindim, içim dışıma çıkmıştı.

Sırtını ağaçlığa vermiş olan korku tüneli sanki ranzasında oturan bir koğuş ağası gibi baş köşede dururdu. Bundan önceki korku tüneline bindiğimi hatırlıyorum ama daha fazla detay bırakmadı bende. Ama o kaldırılıp bu tünel yapılınca kalenin üzerinde tur atan cadısıyla, sol tarafta kafesleri parçalayan King Kong'uyla beni mest ettiğini çok iyi hatırlıyorum. Hiç birşeye binilmese bile o korku tüneline mutlaka binilirdi. gişesi önünde oluşan Lunapark'ın en uzun kuyruğundaki nöbet ise peder beyin göreviydi hep.

Kardeşimle aramızda 5 yaş olduğu için atlı karınca, salıncak yada radarın ufağı Elma Kurdu'da ziyaret edilirdi mutlaka. Kardeşim tek başına binmez yanında hep beni de isterdi bende memnuniyetle eşlik ederdim kendisine.



Yıllar ilerledikçe fuar cazibesini yitirdi, yerel idareler bu cevheri ellerinde söndürüp tükettiler. Önce sanatçılar bir bir gelmemeye başladı sonra gazino ve birahaneler çekiciliğini yitirdi. Zamanla sektörler yıl içerisinde kendi fuarlarını düzenlemeye başladılar ve İzmir Enternasyonel Fuarı bitti gitti. Son bir kaç senedir canlandırmaya çalışıyorlarsa da belediye de umudu kesmiş olacak ki Gaziemir tarafına yeni bir fuar alanı inşaa etti. Bu erozyondan tabiki bizim lunapark da nasiplendi. Eskiden adım atılamayan Lunaparkda yine çocuklar gülüp oynuyor ama, ama işte... Bu yazıyı yazarken fotoğraf bulablirmiyim diye google'a yazdım. Hala eski sahipleri tarafından işletiliyormuş bizim Lunapark, benim fotoğraf koymama gerek kalmadı. Hepsi burada var: http://www.coskunlunapark.com/galeri.php

Bizim Lunaparkın adı Coşkun Lunapark'mış. Hadi Coşkun Lunapark kurunun yanında yandı, fuarla birlikte eridi, diğer lunaparklara noldu?

Paylaş:

20 Kasım 2015 Cuma

Tatilya

Sene 1996. O günlerde sayıları parmaklarla ifade edilen, 8 kanallı Nordmende televizyonumuza rahat rahat sığan televizyon kanallarında renkli mi renkli bir reklam dönmeye başlamıştı. Alışveriş merkezi kavramının daha oluşmadığı beynimde devasa bir kapalı alan ve uçsuz bucaksız bir insan topluluğu. Bağıranlar, kahkaha atanlar, yemek yiyenler hepsi bir arada. Reklamdaki çocuklar binbir çeşit oyuncağın birinden inip diğerine biniyordu. Betimleyecek olsak eşi benzeri yok. Ha konsepti biliyoruz, İzmir Fuarındaki lunapark. Zaten o günlerde fuara gidiyoruz dendiğinde eşittir lunapark. Önce korku tüneli, sonra çarpışan arabalar. Fakat burası kapalı alandı. İçeride hamburger yerken yanaklarına kadar ketçaba bulanmış çocuklarla dolu kapalı bir fuar.

Yaklaşık bir dakika süren reklam, sonunda ağzındaki baklayı çıkardığında o an farklı farklı evlerde bulunan tüm sınıf arkadaşlarım ve benim aklımıza tek bir isim kazınmıştı, Tatilya...



Ekrana aval aval baktığımı gören bizimkiler 'aaa götürelimmi seni buraya' dediğinde duyduğum mutluluk tarif edilemezdi. Ertesi gün okulda çocuklar teneke kola kutusunu ezip yaptıkları topu (aslında buz hokeyi pakına daha çok benzer) hunharca tekmelerken ben ve reklamı izlemiş çocuklar bir kenarda toplanmıştık. Bir yandan ağzımıza gevrek tıkıştırıp diğer yandan Tatilya'yı öve öve bitiremiyorduk. Hepimiz gidip görmüş gibi heyecanlı heyecanlı makineleri anlatıp durduk birbirimize. Bir sonraki teneffüs yine, sonrakinde bir daha. Sanki babamızın Tatilyası. 


Bu arada tabiki de efsanelerde yayıldı. Oğlum Tatilya'ya davetiyeyle giriliyormuş, içeride oyuncaklar bedavaymış. Neye istersen biniyormuşsun. Bunlar gerçeği biraz değişik de olsa yansıtıyordu. Tatilya günlük sınırsız giriş gibi bir kampanyaya sahipti. Bu kampanya dahilindeki bileti alınca tüm gün istenilen oyuncağa dilediğin kadar binebiliyordun. Ayrıca bu biletin sezonluk olanları da bulunuyordu ama kim bilir ne kadar. Zaten bir insan her hafta Tatilya'ya gidecek kadar zengin olamazdı ki. Tatilya'nın makineler için jetonu da vardı ama zaten sınırsız imkan olan bir yerde jeton neden olsun ki. Belkide arcade makine falan varsa başını çok meşgul etmemek için onlar jetonluydu yada illa sınırsız kart almak gerekmiyordu, bilemiyorum. Tek bildiğim ne pahasına olursa olsun gidilip görülmeliydi.

Günler birer ikişer geçsede benim aileme Tatilya baskım hiç bitmedi ama yerimiz yurdumuz İzmir, Tatilya İstanbulda. Kırk yılın başı peder bey toptancılara uğramak için İstanbula gidecek, yanında torba gibi beni de taşıyacak, o günü birlik seyahatte de tüm işi gücü bırakıp beni Tatilya'ya götürecek. Ohooo ölme eşşeğim ölme. Ama bana ne, söz vermeselerdi. Götürelim seni demeselerdi.

Fakat yine de haklarını yemeyim, bizimkiler hiç birşeyden geri bırakmadı beni. Buna rağmen çocukluk öfkesiyle her yaptığım hatada 'zaten verdiğiniz sözleri tutmuyorsunuz' diye üste çıkma çabalarım, hayatta bana bir fiske bile vurmayan adamı 'hala babam beni dövüyor' diye şikayet etmem ve halamın peder beye çektiği kalay...

Sonuç; Tatilya'ya hiç bir zaman gidemedik. Zamanla büyüdükçe  bu sevda  da küllendi zaten. Yaklaşık 10 senelik bir faaliyetten sonra ise kapandı Tatilya. Arabın birine 1 milyon dolara mı ne satılmış, yerine alışveriş merkezi yapılacakmış. Büyükler için oyuncak lazımmış da ondan. Halbuki  gitmesek de, görmesek de , uzakta da olsa o köy bizim köyümüzdü. Yaşım geldi geçti otuzu, arada bir bit pazarına gittiğimde tezgah sahiplerinden bazılarının küçük çocuklarını görürüm. Yere serilmiş müşteri bekleyen üç beş kırık dökük oyuncak ile oynarlar. Bazen içlerinde hoşuma giden figürler denk gelir. Vereceğim fiyat 50 kuruş, hadi taş çatlasın 1 lira. Babasının o çocuğun mutluluğunu 1 liraya satmasına hiç bir zaman sebep olmadım, varsın oynasın çocukcağız derim hep. Şimdi sana soruyorum arap amca, değdimi 1 milyon dolar verip bizim oyuncakları almana?



Geçen yılların ardından bu ay içerisinde koleksiyon objeleri satan bir siteyi geziyordum. Jeton kategorisi içerisinde bizim Tatilya'nın jetonu duruyordu. Kıydım 2 liraya aldım jetonu. İşte Tatilya'ya ait elime gelmiş geçmiş tek obje bu. Eğer bir jeton aklımda bu kadar anıyı tekrar uzun metraj bir film gibi oynatıyorsa kim bilir bir de gitseydim neler olurdu?

İşte o Jeton



Paylaş:

19 Kasım 2015 Perşembe

FameCity & Emperland


1991 yılında hizmete giren İzmir Hilton otelinin oyunseverlerin kalbinde ayrı bir yeri vardır. O senelerde bizim için bir rüyalar ülkesi olan FameCity bu otelin içerinde yer almaktaydı. Giriş otelin arka kapısından sağlanıyordu. Ufak bir pasajı geçerken gördüğümüz sıra sıra dükkanlar genelde yüksek kira yükü yüzünden ya hep boş, ya tadilatta ya da iş değişikliği sebebiyle indirimdeydi. İndirim dediysem yanlış anlaşılmasın kazığın yontulmuş, kıymıkları temizlenmiş hali. İlerideki güvenlik kapısından geçerken hemen sol tarafta bulunan büfe herzaman gözümüze takılan şekerlemeler barındırırdı. Ufak bir gazete bayisi boyutundaki büfenin içerisinde sanki vücudunun sadece göbekten yukarısı olan bir amca oturur, benim şekerlere bakışımı pis pis sırıtarak izlerdi. Tabi anne babamızın sıkı tembihleri neticisende buradan birşey isteyemezdik. Neme lazım birdaha getirmezler falan, allah muhafaza...


Biraz ilerledikten sonra bir dörtyol ağzına gelinirdi. Sağdaki yol Famecity'ye giden yürüyen merdivenin yoluydu. Merdivene atladık mı kollarımızı iki yana açıp yürüyen merdivenin kenar bandına yaslanışımız hala dün gibi aklımdadır. Oyun mabedinin ilk girişinden geçince renkli duvarlar arasında ikinci bir yürüyen merdiven ile aslolan mekana ulaşırdık. Makinaların, oyunların hepsi jeonla çalışırdı. Önünde büyük bir balon olan 80 Günde Devr-i Alem temalı mini golf sahası kişi başı 5-6 jetona mal olurdu. Yine bilardo masaları 4 jetonla çalışırdı. Yaşı daha ufak çocuklar için büyükcene bir top havuzu, bu havuzun başında ana babalar bulunurdu.

Famecity

Jeton satın almak için yuvarlak bir tezgah vardı. Bu gişelerdeki kızlar beş ve katları şeklinde jeton satarlardı. Hemen arka tarafta camdan bir stand ve içerisinde envayi çeşit oyuncak dururdu. Bu oyuncakları öyle para pul ile alamazdınız. Oyun makinalarında yaptığınız puanlara göre kazanılan kuponlar burada para yerine geçerdi. Deli gibi belki haftalarca biriktirdiğiniz kuponun karşılığı genelde maddi değeri gayet cüzzi bir oyuncak olurdu.

Famecity

Atari salonlarında oynamış olduğumuz oyunlar burada da vardı ama bir farkla. O günler dikkat edemediğimiz detay, Famecity deki makinalrın hepsinin orijinal makinalar olmasıydı.

Yıllar içerisinde bu oyun cennetine bazen çok sık bazen de ara ara gidilip gelindi. Birgün içeri girerken tabelanın değişmiş olduğunu gördük. Hafta sonu ödülümüzün yeni ismi Sonic the Hedgehog benzeri bir kirpinin hemen yanında yazıyordu, Emperland...

Emperland / Ultimate Mortal Kombat 3

Çok çok sonraları bu ismin Emper Casino grubundan geldiğini öğrendik. Kısa bir şaşkınlık dışında bizim için değişen bir şey yoktu, çünkü içeride değişen bir şey yoktu. Tüm oyun makinaları yerli yerinde duruyordu. Sadece jetonlar değişmiş, makinalardan kazandığımız kuponların üzerine kirpi resmi gelmişti. Bu kuponları en fazla Western temalı olan atış poligonundan toplamamızda hala sorun yoktu (Tabi baba desteğiyle) Benim en çok oynadığım nişancılık oyunu ise pişmiş kelle gibi sırıtan bir palyaçonun ağzına nişan alıp dişlerini döktüğümüz oyundu.

 Emperland

Yukarı katta yaşımız gereği bizim pek fazla rağbet etmediğimiz, etsek bile oynayamadığımız bowling salonu yer alıyordu. Bu salon uzun yıllar izmirdeki yegane bowling merkezi olarak hizmet vermişti. Genelde cepte jeton babada bütçe tükenince son bir veda turu sırasında göz atılırdı buraya. Daha sonra o girişteki dörtyolun bu kez sol tarafındaki yürüyen merdivenle çıkışa yönelirdik. Eve dönüş yolunda hiltonu arkamıza aldığımızda ya elimizde kuponlarla aldığımız ve kendimizi bunun çok matah olduğuna inandırdığımız bir oyuncak ya da gelecek sefer elimzde olmayan o oyuncağı alacağımız kuponlar bulunurdu.

Emperland'da FameCity'de pahalıydı. Öyle kolay kolay anneler çocuklarını götürüp saatlerce oyun oynatamazlardı. Atari salonları balık ekmek ise burası boğazda balık restoranı niteliğindeydi. Kısıtlı bütçeyle gidildiğinde bazen abinin yanına küçük kardeş de iliştirilir, oyuncaklarda tek jetonla iki çocuğun da gönlü alınırdı.

FameCity & Emperland Jetonlarım

Birkaç sene geçince Emperland da kapandı, o katın kapısına kilit vuruldu ve senelerce tozlanmaya terk edildi. Biz tabi biraz burulduk önceleri ama ekskliğinden yanıp tutuşmadık. Sonra 2011 yılında gazetelerde yazan 'Famecity geri dönüyor' başlıkları heyecanlanmamıza yetti. Bütün anılar canlandı, kıpırdandı, ayaklandı. Bu heyecanı söndürmek için ise bir gidip bakmamız yetiyormuş meğer.  Bir nesli büyüten oyun salonu artık sadece bir bowling salonundan ibaret. Halbuki Youtube üzerinde amatör bir kamerayla çocuklarını çeken Houston Famecitydeki ailenin görüntüleriyle 1990ların İzmir Famecity'si birebir aynıydı. Aynı seneler ve aradaki binlerce kilometreye rağmen...

Paylaş:

31 Ekim 2015 Cumartesi

Nokia N-Gage

Günümüzde mobil oyunculuk diyince aklımıza gelen candy crush ya da Angry Birds gibi oyunların ortak özelliği insanların çok kısa sürelerde hemen oynayıp sonra oyundan çıkabildikleri, fazla kompleks yapılarının olmadığı ve herkesin cebinde farkında olmadan da taşıdığı ufak uygulamalar olduğunu söyleyebiliriz. Bu oyunların hitap ettiği ve belkide casual oyuncu diyebileceğimiz bu kesimi tatmin eden uygulamaların atası olarak Nokia firmasının modellerinde varsayılan olarak gelen yılan oyununu sayarsak sanıyorum kimsenin bir itirazı olmaz. Hatta doksanların sonunda sadece yılan oynama isteği bile telefon laırken bir kriter oluşturabiliyordu. (Tabi Nokia'da iyi cihazlar yapıyordu şimdi, allahı var.)

Nokia firması mobil piyasayı adeta domine ettiği bu günlerde mobil oyun pazarındaki yerini snake gibi ufak projeler yerine hard core oyuncu dediğimiz; oyun oynamak için özel zaman ve para ayıran kesme de dokunabileceği bir ürün tasarladı. Akıllı telefonlara yeni yeni geçmeyi planlayan piyasada popüler işletim sistemi Symbian 6.1 kullanan ve ayrıca kendi özel oyun kartuşları ile oyun dünyasının ciddi markalarını cebimize getirmeyi amaçlayan firma 2002 yılında Nokia N-gage'i piyasaya sürdü.

Cihaz donanım olarak Nokia 3650 ile benzer özellikler barındırmaktaydı. Bunun yanı sıra sim kart yuvası yanındaki slot yardımıyla oyun kartuşlarını desteklemekteydi. Bu slot istenirse mmc hafıza kartları sayesinde sistem hafızasını genişletme imkanını da kullanıcılara sunuyordu. Çözünürlük  olarak 176x208 bir ekrana sahip olan cihaz 104mhz'lik bir işlemciye sahipti. İki oyuncunun karşılıklı bluetooth üzerinden oyun oynamasına imkan vermenin yanında internet üzerinden N-Gage arena aracılığıyla da multiplayer oyun oynama imkanı sunulmaktaydı.

Piyasaya çıkış fiyatı olarak 300$ dolar gibi bir rakam belirlenen cihazın ilk oyunu da Eidos firmasının Tomb Raider'ı olmuştu. Daha sonraları zaman içerisinde Call of Duty, Doom, Elder Scrolls gibi isimleri çok şaşaalı yapımların N-Gage uyarlamaları ile oyuncular cezbedilmeye çalışıldı. Ayrıca mobil oyun üreticilerinin o güne kadar ürettikleri java destekli oyunları da oynatabilmekteydi.



Cihaz oyunlarının değiştirilmesi için pilin çıkarılma gereği, yan tutarak konuşma gibi mühendislik sorunlarıyla beraber geldi. Bu yan konuşma konusunu biraz açacak olursak cihazın mikrofon ve hoparlörü alışılagelmiş bir telefondaki gibi ön yüzde değil, telefonun dik tutulduğunda sol yanında kalıyordu. Bu tasarım da sağlıklı konuşma yapmak için telefonun ekranını yüzünüze paralel şekilde tutulması gibi saçma bir zorunluluk getirmekteydi. Cihazın temelde bir telefon olması yüzünden tuş takımı ergonomisi de eksi bir puan olarak hanesinde yer almaktaydı. Mevcut tasarım yüzünden sms yazarken sadece sağ el kullanılabiliyordu.



Piyasada oyun oynamak için halihazırda ideal olan Nintendo GameBoy Advance ile giriştiği rekabet hem bu itici sorunlar, hem oyunların kalitesindeki yetersizlik hem de fiyat gibi negatif yönler N-gage'i daha kullanıcıyla balayı dönemindeyken bile son derece yıprattı. Firma ürününden ümidi uzunca bir süre kesmedi ve 2004 yılında N-Gage QD modelini tanıttı. Bu modelde daha parlak ekran, uzun pil ömrü ve oyunları değiştirirken pili çıkarma zorunluluğunu ortadan kaldırmak gibi iyileştirmeler sunuldu. Ayrıca mp3 çalar ve radyo özellikleri de yeni modelden çıkarıldı fakat bu sakat doğan çocuğa bu dokunuşlar ilaç olamadı. Zira aynı yıl Sony firması PlayStation Portable ile mobil oyunculuğa bambaşka bir kapı açarak adeta N-Gage'in ipini çekti.


Nokia firmasının ürettiği N-Gage Aksesuarları


Firma yaklaşık 400.000 adetlit bir sevkiyat yaptığını açıkladığı ilk bir aylık periyotta Amerika ve İngiltere'de 6.000 gibi düşük bir satış rakamı yakaladı. İlerleyen günlerde ise bu grafik pek değişmedi. 2007 yılındaki açıklamalrında 5 yıllık süreç zarfında 3milyon adetlik sevkiyat yaptıklarını açıkladılar fakat bunların kaç tanesi satıldı onunla ilgili net bir açıklama gelmedi.

Kimilerine göre bir oyun konsolu olan N-Gage bana kalırsa aslında telefon statüsüne alınması gereken bir ürün oldu. Hangi kategoriden bakılırsa bakılsın ticari açıdan yatırımcısına hiçbir zaman yüz güldürmeyen, bunun yanında bizlerin tebessümle andığı bir cihaz olarak tarihteki yerini aldı.


Paylaş:

Nokia N-Gage Hafıza Kartına Oyun Kopyalamak

Elimde 4 adet Nokia N-Gage cihazım bulunsa bile sorunsuz bir tane edinebilmek için bir süredir arayış içerisindeydim. Nedeniyse sahip olduğum tüm makinaların sorunlu olması. Piyasada kendine Retrocu/ Koleksiyoncu diye isimler takan bir takım arkadaşlarda bu cihazlar olmasına rağmen ebesinin nikahı gibi fiyat istemekteler. Bu aç gözlülük yüzünden bugüne kadar ne ben bu telefonlardan alabildim ne de bu adamlar ellerindekileri satabildiler. Bu süre içerinde benim de N-Gage aşkım küllendi. Tam da bu sırada bizim Koral çıkıp dedi ki ''Al aga bu makime bende yatacağına senin olsun'' ...



Bu teklifi gayet nezaketle kabul edip cihazı kaptım. Kendisine tekrardan teşekkür edip doğruca işe koyuldum. Evdeki eski pillerden bir tane uydurup cihazı kontrol ettim. Makine ilk günkü gibi gayet sorunsuz çalışmakta. Bu cihazlarda karşılaştığım en büyük sorun D-pad dediğimiz yön tuşlarındaki arızalar olmuştu. Maşallah bununkiler taş gibi.

Fiziksel bir sıkıntısı yok ama bir de bu cihazı oyun oynatırken test etmek lazım. N-Gage cihazlar oyun oynatma işini ya orijinal oyun kartları ile ya da MMC dediğimiz hafıza kartlarına atılan romlar sayesinde oynatmakta. Cihazın hemen pilinin yanında bir tane mmc bir tane de sim kart yuvası bulunuyor.



Cihazı açmak için mutlaka bir sim kart gerekli yoksa maalesef açılmıyor. Ben burada artık işlevsel olmayan bir sim kart kullanıyorum. Kopya oyun yükleyeceğim kartımı önce fat formatı ile bilgisayarda biçimlendirdim. Ardından bir biçimlendirme işlemi de telefon aracılığıyla yapmam gerekiyor. Telefonun menüsünden Araçla r> Seçenekler > Hafıza sekmesine girip kartı biçimlendirdim.



Artık gerekli sistem dosyaları kartın içerisine oluşturuldu. Kartı tekrar çıkarıp bilgisayardaki kart okuyucumun içerisine takıyorum. Daha önceden indirdiğim n-gage oyunlarının tümü yaklaşık olarak 1GB alan kaplamakta. Bunların içerisinden Civilization'ı hafıza kartımın içerisine sürükle bırak mantığıyla kopyalayacağım. Bunun için Civilization klasörü altındaki System klasörünün tamamını sürükleyip hafıza kartının içerisine bırakıyorum.


Burada daha önce bir System klasörü olduğu için önüme bir uyarı mesajı gelecek. Evet diyip koyalama işlemine onay verdikten sonra oyun System altındaki App klasörüne kopyalanmış oluyor. Burada dosyalar oyun isimleri ile değil de kod numaralarıyla klasörleniyorlar. Bu klasörlerin ismini kesinlikle değiştirmememiz gerekiyor. Yoksa cihaz oyunları okuyamıyor.


Hafıza kartımın içerisinde daha baya bir alan olmasına rağmen yaptığımız işlem başarılı olmuşmu bir  denemek için kartı bilgisayardan söküp telefona takıyorum. Cihaz açılınca ana menü üzerinde ekranı aşağıya kaydırdığımda Civilization'ın logosunun ekrana geldiği görünüyor. Oyunu açınca uygulama sıkıntısız çalışıyor. Şimdi kartın içerisine başka oyunlar da atabiliriz.



Ben ayrıca 1GB büyüklüğünde bir kart kullanıyorum. Kartın kapasitesini aşırı doldurmadığım takdirde oyunlar gayet sorunsuz açılıyor. Fakat kart kapasitesi ne kadar zorlanırsa oyunlarda kasmalar ya da açılmamalar, hatta menüde bile gezinirken zorlanmalar görülebiliyor. Bunun için fazla abartmadan kartı doldurmak gerekli.


Bu yazıyı beğendiyseniz sol alt köşedeki butonlar ile paylaşabilir ve sağ üst köşeden bizi sosyal ağlarda takip edebilirsiniz
Paylaş:

24 Ekim 2015 Cumartesi

Playstation 2 Ağ Üzerinden HDD'ye Oyun Transferi

Playstation 2 cihazı ağ üzerinden bilgisayara bağlayıp oyunları bilgisayar sabit diski üzerinden oynamaya başlamamın üzerinden daha iki günlük bir süreç geçti. Bu süreçde bir de pc hdd üzerinden network aracılığıyla Playstation2 hdd üzerine iso dosyası transfer edebilirmiyiz diye ufak bir araştırma yaptım. Kullanacak olduklarımız farklı ip adreslerine sahip, ağ üzerinde biri pc diğeri ise bu pc'nin görebildiği ve içerisinde bir sabit disk olan başka bir cihaz. Dosya transferi çok da zor olmamalı.

Yaptığım ufak bir youtube araştırması sonucunda hdld_svr isimli uygulamanın bizim işimizi göreceğini öğrendim. Uygulamaya sksapps sayfasından ulaşarak işe koyuluyorum. İndirdiğim bu ufak klasörde biri .elf diğer ikisi .exe olan üç dosya görüyoruz. Bu dosyalardan .elf olanı memory kartıma transfer edip FMCB açılış ekranına iliştiriyorum. Bu işlemi yaparken geçmiş yazılardan ilgili olana ufak bir göz atıp bilgilerimi tazeledim(link).
Hdld_svr başlatmadan önce cihazların ip yapılandırmasını yapmam gerekiyor. Burada ufak bi detay işin içerisine giriyor. Playstation2 ve pc'yi aynı ağa alıp oyunları pc üzerinden oynamış olsak bile bu uygulama için ayrı ip yapılandırması yapmamız gerekebilir. Bu yapılandırma mutlaka 192.168.0.x şeklinde olacak. Çünkü 192.168.1.x adreslendirmesine sahip bir ağda isek uygulama ile bilgisayar eşleşmiyor. Bir önceki konuda (link) yaptığım ip ayarlamasını bu kez Playstation2 için 192.168.0.10, pc için 192.168.0.2, default gateaway için ise 192.168.0.1 şeklinde gerçekleştirdim. Yapılan ayarlardan sonra bizim modemimiz 192.168.1.x ağını kullanıyorsa internete bağlanmakta sorun çekeriz bu sebepten dosya transferi sonrası bilgisayar ip ayarlamasını otomatik al şeklinde düzeltmemiz gerekecek. Eğer modemimiz 192.168.0.x ağını kullanıyorsa hiç bu kurcamaları yapmadan cillop gibi bir bağlantı gerçekleştirebilirsiniz.






Gerekli düzenlemelerin ardından birbiriyle iletişim kuran ama dış dünyaya açılamayan iki cihaza sahibiz. Zaten bize şuan için dünyaya açılmak gerekli değil. Playstation'ı FMCB yüklü hafıza kartıyla açıp menüden hdld_svr uygulamasını çalıştırıyorum. Karşıma gelen ekranda ready ibaresi işlemimiz için Playstation2 ayağının hazır olduğunu bize gösteriyor. Bilgisayar başına geçip indirmiş olduğum hdldumb.exe uygulamasını çalıştırıyorum.



Buradaki ekranda karşıma Playstation2 ip adresi çıkıyor. Eğer farklı bir ip çıkarsa bunu değiştirebiliriz. Benim ip adresim doğru olduğu için attach butonuna basıyorum. Aşağıya gelen yeşil çubuk Playstation üzerinde hdd içerisindeki kullanılan ve boş kısımlarını gösteriyor. (Programı ilk çalıştırdığımda bu yeşil çubuğun görevin ilerlediğini gösteren bir bar olduğunu düşünüp bir süre dolmasını bekledim. Allahtan çabuk uyandım, siz böyle bir bekleme yapmayın.)

Hemen aşağıda yüklemek istediğimiz .iso dosyasını programa bulduruyoruz. Biraz altta oyunun Playstation hdd içerisinde gözükeceği ismi yazmamız gereken bir kutu var. Buraya istediğimi yazabilirim. Bir altıındaki kodu ise ellemiyorum. son olarak Install tuşuna basarak transfer işlemini başlattım. Burada karşıma ufak bir pencere açılıyor. Bu pencerede dosya transferinin gidişi ve istatistiklerini gösteren bilgiler var. Transfer 2mbps hız ile yürüyor. Bu da 4 gb civarında bir oyun üzerinde yaklaşık 30-35 dakikada bir işlem yapılacağı anlamında.


Gerekli süre tamamlandıktan sonra Playstation üzerinde açık bulunan hdld_svr uygulamasını kapatarak HDLoader (yada hdd üzerinden oyun oynatan farklı bir uygulama) açıyorum. Transferini sağladığım God of War 2 hdd içerisinde gözüküyor. İşlem başarılı bir şekilde gerçekleşti. Oyunu açıp bir de çalışıp çalışmadığını test edelim.

Oyun ilk yükleme ekranlarında standart olarak ilerlemesine rağmen belli bir yerede takılıyor ve açılmıyor. Aynı oyunu başka bir uygulamadan açmak için OPL v0.9'u çalıştırıyorum. Sonuç aynı. Bunun üzerine elimde bulunan orijinal oyunlardan biriyle çok seçenekli bir test yapmaya karar verim. Test içeriği olarak;

  1. Orijinal oyun diskini pc optik okuyucusundan ps2 hdd transfer
  2. Kopya oyun diskini pc optik okuyucusundan ps2 hdd transfer
  3. Oyunun iso dosyasını hdd'den ps2 hdd transfer
  4. Orijinal oyun diskini ps2 optik okuyucudan ps2 hdd kopyalama
  5. Kopya oyun diskini ps2 optik okuyucudan ps2 hdd kopyalama
  6. Oyunun iso dosyasını ul. formata çevirip usb'den
  7. Oyunun iso dosyasını ul. formata çevirip pc hdd'den
Kopyalama ve/veya oynatma seçeneklerini denemek olarak belirledim. Belirledim belirlemesine fakat cidden çok sıkıcı bir testti. Cihaza aktarım hızları son derece düşük olduğu için baya bir zaman harcamak durumunda kalıyor insan. Testin sonuçlarına gelecek olursak


  1. Orijinal oyun diskleri pc cdrom'undan hdd'ye transfer ediliyor ve oynanabiliyor
  2. Kopya oyun diskleri pc cdrom'undan hdd'ye transfer ediliyor ve oynanabiliyor
  3. Oyun iso dosyası pc'den hdd'ye transfer ediliyor fakat oyun açılmıyor
  4. Orijinal oyun diskleri Playstation optik sürücüsünden HDLoader ile yükleniyor ve açılıyor
  5. Kopya oyun diskleri Playstation optik sürücüsünden HDLoader ile yükleniyor ve açılıyor
  6. Bu oyunların iso dosyaları ul. formatına çevirilip usb'den oynatılabiliniyor fakat sinematiklerde takılmalar mevcut.
  7. Oyunun iso dosyası ul. formatına çevirilip pc sabit diski üzerinden ağ aracılığıyla gayer pürüzsüz oynanabiliyor.
Not: Bazı oyunlarda HDLoader ile Playstation optik okuyucu üzerinden hdd'ye yüklediğimiz oyunlar bu uygulama ile açılmazken OPL v0.9 ile açılıyor.

Görüldüğü gibi oyun transferi ağ üzerinden gerçekleşebiliyor fakat dosyaların makinada açılmasında problemler çıkabilmekde. Bu denemeler bize eğer Playstationın lensi bozulursa orijinal disklerimiz ile oynayabileceğimizi gösterdi. Ayrıca Playstation mc içerisine koyulan bazı uygulamalar ile bilgisayarda çalışan bir ftp programı da iletişime geçebiliyor. Bu konu hakkındaki uygulama ve denemeleri de başka bir yazıda anlatmaya çalışacağım. Hepinize kolay gelsin.



Bu yazıyı beğendiyseniz sol alt köşedeki butonlar ile paylaşabilir ve sağ üst köşeden bizi sosyal ağlarda takip edebilirsiniz




Paylaş:

21 Ekim 2015 Çarşamba

Playstation 2'yi Yerel Ağ Üzerinden Bilgisayara Bağlamak

Playstation 2 soft mod hakkında daha önceki yazılarda disk olmadan oyun oynatmayı birkaç yöntemle ele almıştık. Bu yöntemlerden birincisi usb bir flash disk yardımıyla oyun dosyalarını çalıştırmaktı. Bu yöntem başarılı olsa da cihaz üzerindeki portlar USB 1.0 desteği verdiği için oynanış kalitesi pek tatmin edici değildi. Özellikle sinematik ve introlarda çok ciddi takılmalar meydana gelmekteydi.

ikinci yöntem ise bir network adaptör ile kalın kasa makinelere ide hdd bağlayarak oyunları cihaz hafızasına atmak yoluyla gerçekleşiyordu. Buradaki dezavantaj ise slim kasalara uygulanmasının zorluğu (hd combo sahibi değilsek yada bir hard mod yapmamışsak) oluyordu.

Bu bölümde uygulamasını anlatacağım metod ise usb'nin olduğundan daha pratik,  hdd'nin sağladığı akıcılıkta, slim makinalara uygulanabilmekte ve bir kablo dışında hiçbir ek donanıma gerek duymamaktadır. (Elimizde FMCB yüklü bir memory card olduğunu varsayıyorum. Eğer yok ise bu kartı nasıl oluşturacağınıza buradan ulaşabilirsiniz.)

İşe herhangi bir elektronikçiden bulabileceğimiz sıradan bir ethernet kablo edinerek başlıyoruz. Bu kablonun bir ucunu Playstation'a diğerini ise bilgisayarımızın bağlı olduğu modem'e bağlıyoruz. Bu sayede iki cihaz da aynı ağa katılmış olacak ve rahatlıkla konuşabilecekler. Yinede bu konuşmayı sağlamak için birkaç ince ayar yapmamız gerekiyor.


 


Playstation'u içerisinde  FMCB bulunan hafıza kartımız ile açıyoruz ve OpenPSLoader (OPL) uygulamasını başlatıyoruz. (Burada şunu belirteyim opl  8 ve 9. versiyonlarda sorun yaşamama rağmen 7. versiyon sorunsuz olarak işlem yapıyor. Elinizde yoksa 7. versiyonu temin etmeniz yararlı olacaktır.) Program açıldıktan sonra 'Start' tuşu ile yarlar menüsüne girip 'Network Config' başlığını seçiyorum.

Temsili Resim



 Burada makinemizin ip yapılandırmasını sağlayacağız. Genellikle (yada hepsinde) ev içi ağlarda 192.168.x.x ip adreslemesi bulunur. Buradaki ilk üç bölüm ağı belirtirken son bölüm makinanaın ağ içerisindeki kimliğidir. Bizim ağımıza ip dağıtan dhcp'miz modem olduğu için 192.168. kısmından sonrasını ona göre ayarlayacağız. Modemin ilk ayarlamalarını yaparken adres çubuğuna yazdığımız satır bizim 3. hanemizi belirleyecek. Ben kullandığım modemin altında arayüze girmek için 192.168.0.1 ip'sini kullanmama gerektiği yazıyor. Buna göre benim yerel ağım 192.168.0.x oluyor. Genelde 192.168.1.1 kullanılmasına rağmen modem üreticilerine göre bu ip farklılık gösterebilir. Eğer modeminizin üzerinde böyle bir ifade yer almıyorsa internete cihazınızın markasını yazarsanız kolaylıkla bulabilirsiniz.

Temsili Resim

Son bölüme kendiniz 254'e kadar istediğiniz bir rakamı verebilirsiniz. Bu rakamı belirlerken dikkat etmeniz gereken konu; 1 rakamı router'a ait olacağı için bunu vermemeniz olacaktır. 2 numaralı cihazda çok büyük ihtimal ile modemin ilk kurulumunu yaparken kullandığımız bilgisayarınız olacağından bunu da yazmamak olası bir ip çakışmasını engelleyecektir. (Modeminiz kendisine bağlanan her cihaza laptop, tablet, telefon vb kendi ip havuzundan bir ip atar ve o cihazın bağlantısını kesseniz bile belirli bir süre o ip'yi rezerve eder. Bu sebepten ötürü ağınızda kullandığınız cihazların çokluğuna göre çakışma yaratmayacak bir sırada ip vermeniz işleri kolaylaştıracaktır.) Ben Playstation2 için 192.168.0.10 ip'sini vermeyi uygun buldum.

İkinci satırda bizden Subnet Mask istenmekte. Bunun değerini 255.255.255.0 şeklinde girip bir aşağıdaki Default Gateaway değerine geçiyoruz. Bu değer bizim için routerımızın yani modemimizin ip'si olacak. Benim router ip değerim olan 192.168.0.1 giriyorum.

Playstation'ın ip yapılandırmasını yaptık. Şimdi de hangi bilgisayarla konuşmasını istiyorsak pc kısmındaki ip'yi bununla değiştiriyoruz. Burada pc başına geçip Başlat >> çalıştır >> cmd yazarak komut penceresine giriyorum. küçük ve ingilizce karakterler ile ipconfig yazıp enterladığımda karşıma bir dizi yazı çıkıyor. Burada bilgisayarımızın ağda sahip olduğu ip adresi yer almakta


.

Bilgisayar ip değerimin 192.168.0.2 olduğunu öğrenip gerekli yere girdim. Port 445 olarak bırakıyorum. Paylaşacak dosya ismi büyük harfler ile PS2SMB girip diğer alanları aynen bırakıp Ok diyip çıkıyorum. Ardından Save changes yapıp şimdilik Playstation 2 ile işimi bitiriyorum.

Temsili Resim

Tekrar bilgisayara geçip içerisinde oyunlarımızın bulunduğu sabit diskin paylaşım ayarlarını yapıyoruz. Bilgisayarım sekmesine girdiğimizde hard diskin üzerine gelip sağ tıklıyoruz. sırayla; Özellikler >> Paylaşım >> Gelişmiş paylaşım sekmesine girip bu klasörü paylaş seçeneğini işaretliyoruz. Bu işlemden sonra aşağıda silik olarak gözüken pencereler açılacaktır. Açılan paylaşım adı kısmına PS2SMB yazıyoruz. Hatırlayacağınız gibi aynı adı opl arayüzündeki ayarlarda da yazmıştık. Son olarak aynı penceredeki izinler kısmına giriyoruz. Varsayılan olarak Everyone seçeneği işaretlidir. Burada izin ver ibaresi altındaki tüm seçimleri tikliyoruz. son olarak iki ekrandan da uygula diyerek çıkıyoruz.






Paylaşım ayarlarının son kısmını ise denetim masasına girip gerçekleştireceğiz. Başlat >>  Denetim Masası >> Ağ ve paylaşım merkezi >>Gelişmiş paylaşım ayarlarını değiştirin başlığını açıyoruz. Biz bir ev ağı kurduğumuz için Ev veya iş sekmesi altındaki seçenekleri düzenleyeceğiz. Seçimlerimiz sırasıyla;


  • Ağ bulmayı aç
  • Dosya ve yazıcı paylaşımını aç
  • Ortak klasör paylaşımını kapat
  • Dosya paylaşımı bağlantılarını korumaya yardımcı olmak için 128 bit şifreleme kullan
  • Windows'un ev grubu bağlantılarını yönetmesine izin ver

şeklinde olacaktır. Bilgisayar kısmındaki tüm ayarlarımızı yaptıktan sonra PS2SMB diskimizin ana dizinine oyunlarımızı ul.xxxxx formatında kopyalıyoruz. (iso dosyasından bu formata dönüştürmek ile ilgili yazıya buradan ulaşabilirsiniz.)

Playstation'u yeniden başlatıp opl versiyon 7'ye giriyorum. Buradaki arayüzden Network Games sekmesine gelip X tuşu ile cihazı başlatıyorum. Kısa bir süre sonra bilgisayar içerisindeki diskimizde yer alan oyunlar sırasıyla karşımıza gelmekte. Herhangi birini seçip oynamaya başlayabiliriz.

Temsili Resim


Bu yazıyı beğendiyseniz sol alt köşedeki butonlar ile paylaşabilir ve sağ üst köşeden bizi sosyal ağlarda takip edebilirsiniz
Paylaş:

Popüler

Son